Avrupa'da aşırı sağ neden güçleniyor- ANALİZ (Video)

KUZEY HABER AJANSI

Polonya, Slovakya, Macaristan, Fransa, Almanya ve Danimarka’dan sonra Avusturya’da da aşırı sağın güç kazanıyor olması, Avrupa Birliği içerisinde sağ ve sol arasındaki mücadelenin yeni bir boyuta taşındığı şeklinde yorumlanıyor. 

Avrupa genelinde aşırı sağcılar, oluşturdukları koalisyonlanlarla milliyetçi cepheyi güçlendirme çabasındayken, sosyal demokrat hareketler de sağı iktidardan uzak tutabilme adına faşizm karşıtlarıyla işbirliği içinde. Ortaya çıkan siyasi tablo, sağ ve sol arasındaki fay hattını daha da derinleştiriyor. 

Avusturya da bu siyasi iklimden payını almış durumda. Ülkede Nisan ayı sonunda yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda aşırı sağcı adayın sürpriz şekilde birinci olması, dikkatleri “sağcıların yükselişine” çevirdi. 

Avusturya'da aşırı sağcıların ülke tarihinde bir seçimde ilk kez birinci sıraya yerleşmesi “büyük başarı” olarak nitelendiriliyor. Çünkü 1945'ten beri ülke tarihinde ilk kez aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı seçimde en fazla oyu alarak birinci oldu. 

24 nisan'da yapılan seçim sonuçlarına göre sağcı avusturya özgürlükçü partisinin adayı norbert hofer (norbert hoofer) yüzde 36 ve rakibi Yeşiller Partisi'nin adayı Alexander Van Der Bellen yüzde 20 oy aldı. 

İkinci tur seçimler, 22 Mayıs’ta sağcı Hofer ile solcu Van Der Bellen arasında yapılacak.  Elenen adaylara oy veren seçmenlerin tercihi, yeni cumhurbaşkanını belirleyecek. Tahminler, her iki adayın da birbirine çok yakın oy oranlarına sahip olduğu yönünde. 

Aşırı sağcı adayın birinci turda en fazla oy almasının nedenlerinin başında, yıllardır ülkeyi yöneten sosyal demokrat ve muhafazakâr iktidardan halkın hoşnut olmaması ve güveninin gittikçe azalması geliyor. 

İslamofobi provokasyonu, sığınmacı krizi, ekonomik durgunluk ve işsizliğin artması nedeniyle seçmenlerin, iktidara olan kızgınlıklarını, alternatif olarak gördükleri aşırı sağcı adaya oy vererek gösterdikleri ifade ediliyor. 

Diğer bir neden de Avrupa'ya yönelen sığınmacı akınının halk arasında ciddi bir tedirginlik yaratması. Sığınmacı istemeyen seçmenler, bu sorunları kökten çözeceğine inandığı aşırı sağcı adaya yöneldi. Avusturya solunda bugün tartışma konusu olan konu; mülteci kriziyle birlikte esen milliyetçi rüzgardan ne kadar etkilenildiği.

Avusturya Özgürlükçü Partisi karşısında duran siyasi çevrelerin, partinin etkisini azaltmak için neredeyse benzer bir sağcı söylem kullanmaya başlamasından duyulan rahatsızlık giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor. 

Üstelik yaşanan son gelişmeler bunun söylemden öteye geçmesine neden oldu. Son 2 ayda göçmenlerin Yunanistan ve Makedonya arasında sıkışıp kalmasına neden olan karar Viyana'da alınmıştı. 

Avusturya Halk Partisi ile Avusturya Sosyal Demokrat Partisi'nin oluşturduğu koalisyon hükümeti bir AB ülkesi olan Yunanistan'ı zor durumda bırakma pahasına, AB ülkesi olmayan Makedonya ile işbirliği yaparak sınırlardan mültecilerin geçişini engelleme kararı aldı. 

Hükümet; bu kararıyla Avusturya halkının beklentilerine karşılık verdiğini düşünse de iki konuda yoğun şekilde eleştirildi. Bu adımla; ilk olarak evrensel iltica hakkı gözaldı edilmişti. İkinci olaraksa bilerek ya da bilmeyerek; halkın mülteci korkusu üzerinden politika üreten Avusturya Özgürlükçü Partisi'nin söylemlerini eyleme dönüştürmüştü. Aşırı sağın, ülkede son yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan başarısının da bu politikaları giderek artan bir şiddetle savunmasından kaynaklandığı belirtiliyor.

AVRUPADA AŞIRI SAĞ

Aşırı sağ, sadece Avusturya'da değil, pek çok Avrupa birliği ülkesinde yükselişte. Avrupa Birliği karşıtı aşırı sağcılar, mültecilere yönelik sert politikaları savunuyor. "Mülteciler sınır dışı edilsin, Avrupa Birliği'nden vazgeçilsin."  Avrupa'nın çok sayıda ülkesinde giderek güç kazanan aşırı sağ akımların ortak söylemi bu. 

Avusturya Özgürlükçü Partisi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağın İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki en büyük başarısını elde etmiş olması, dikkatleri yeniden bu siyasi akımlara çevirdi. Aşırı sağ, sadece Avusturya'da değil Avrupa Birliği içerisindeki çok sayıda ülkede güç kazanıyor. 

Macaristan'da milliyetçi muhafazakar ve sağ popülist Fidesz 2010 yılından beri tek başına iktidar. Başbakan Viktor Orban, Brüksel'den gelen protestolara rağmen basın özgürlüğü ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin konularda kısıtlamalarını sürdürüyor. Orban, mültecilerin gelişini engellemek için de sınırlarına tel örgüler çektirdi. 

Hak ve Adalet partisi, Polonya'da 2015'ten beri iktidarda. Parti, ülkede basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığını tartışmaya açtı. Hak ve Adalet partisi, İslam karşıtı söylemleriyle dikkat çekiyor. 

Fransa'da Ulusal Cephe Lideri Marine le Pen seçmenin gözünde halkçı bir imaj çizmeye çalışsa da, partinin kurucusu olan babası Jean-Marie le Pen'in uygulamalarıyla anılıyor. Le Pen'in babası, ırkçı nefreti tahrik ettiği ve nazilerin işlediği suçları inkar ettiği için defalarca mahkum olmuştu. 

Jean-Marie Le Pen kızı tarafından daha sonra partiden atıldı. Le Pen 2012'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde üçüncü sırada yer almasının ardından ulusal cephe, 2014'teki Avrupa parlamentosu seçimlerinden en güçlü parti olarak çıktı. Marine Le Pen'in 2017'deki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda şansının güçlü olduğuna inanılıyor. Ancak ulusal Cephe'nin iktidara gelebilmesi için çoğunluk sistemine göre yapılan ikinci tur seçimi de kazanması gerekiyor. 

Hollanda'da Geert Wilders liderliğindeki özgürlük partisi parlamentoda 10 yıldır varlık gösteriyor. Parlamentoda beşinci gücü oluşturan partinin ana söylemi İslam karşıtlığı üzerine kurulu

Wilders, Hollanda'nın Avrupa Birliği'nden çıkmasını istiyor. Kamuoyu yoklamalarına göre Özgürlük Partisi şu anda Hollanda'daki en güçlü siyasi parti. Anketlerde oy oranı yüzde 26 olan partinin puanını 2012'deki seçimlerinden sonra ikiye katladığı görülüyor. 

Nigel Frage liderliğindeki Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmasının öncülüğünü yapıyor. AB'nin kurallarının geçerliliğini kaybettiğini savunan parti, seçim sistemi nedeniyle avam kamarası seçimlerinde önemli bir rol oynayamıyor. Ancak parti, 2014'te Avrupa parlamentosu seçimlerinden İngiltere'nin en güçlü partisi olarak çıkmıştı. 

Almanya İçin Alternatif Partisi de mülteci krizi rüzgârını arkasına alan sağcı siyasi hareketlerden. Şubat 2013'te euro krizi nedeniyle euro karşıtı olarak siyasete giren parti, geçen Mart ayında üç eyalette yapılan seçimlerde büyük bir başarı elde etti

Saksonya Anhalt eyaletinde yüzde 20'nin üzerinde oy alan Almanya İçin Alternatif Partisi, Baden Württemberg ve Rheinland Pfalz eyaletlerinde de meclise girmeyi başardı. Partinin 2017'de yapılan genel seçimlerde de federal meclise girmesi bekleniyor. 

Göç Karşıtı İlerleme Partisi de Norveç'te 2013'ten beri muhafazakârlarla birlikte hükümeti yönetiyor. Mülteci krizinin ortaya çıktığı 2013'te kurulan Göç ve Uyum Bakanlığının bu partinin elinde olması, tepki çeken uygulamaların da gündeme gelmesine neden oluyor. 

Finlandiya'da ise Gerçek Finler partisi 2015 yılından beri ülkede üçüncü büyük güç ve merkez sağ hükümetinde de dışişleri bakanlığı sahibi. Parti, sağ popülistler ve euro karşıtlarından oluşuyor. Parti, 20 bin ilticacının sınırdışı edilmesini istiyor. 

İsveç'te muhalefette olan İsveç demokratları, ulusalcı ve Avrupa karşıtı bir politika benimsemiş durumda. İsveç demokratları, 2014 yılındaki parlamento seçimlerinde oy oranlarını ikiye katlamayı başarmışlardı.

ALMANYA’DA SALDIRILAR DİNMİYOR

İslamofobik ve ırkçı saldırılara rastlanan bir başka Avrupa ülkesi de Almanya. Ülkede yasal zeminde olumlu adımlar atılsa da, 2017'deki seçimlerde parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılan Almanya İçin Alternatif Partisi'nin; minare, ezan ve burka yasağı talebi, tartışmalara yol açtı.

Bünyesinde yaklaşık 10 milyon göçmeni barındıran Almanya'da, 2015 yılında Müslümanlara yönelik 155 saldırı meydana geldi. Bu saldırıların büyük çoğunluğu camilere yönelikti. Tehdidin boyutunun giderek büyümesi, federal hükümeti harekete geçirdi. 

Almanya'da içişleri bakanlığı siyasi motifli nefret suçlarında ‘İslam düşmanlığı' adı altında ayrı bir alt başlık açmayı planlıyor. İslam düşmanlığı şu ana kadar ‘nefret suçları' ya da ‘yabancı düşmanlığı' kategorilerine giriyordu. Hükümet, Haziran ayındaki İçişleri Bakanları Konferansı'nda, İslam düşmanlığı suçlarıyla ilgili düzenlemenin karara bağlanacağını açıkladı. Düzenlemenin 2017 yılının ocak ayında yürürlüğe girmesi öngörülüyor. 

Almanya'da atılan bu olumlu adıma rağmen, İslam karşıtı söylemler siyaset dünyasında güç kazanmaya devam ediyor. Son adım, Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerde ciddi bir çıkış yakalayan, 2017'de yapılması planlanan genel seçimlerde ise parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılan almanya için alternatif partisi'nden geldi. 

Parti 1 Mayıs'ta düzenlenen genel kurulunda programını açıkladı. Programda, ‘İslam’ın Almanya’ya ait olmadığı’ belirtilen metinde minarelerin, ezan ve burkanın yasaklanması isteniyor. Partinin Eş Başkanı Jörg Meuthen, bunun Müslümanlara karşı bir tutum olmadığını söylese de olası uygulamaların İslam karşıtlığını güçlendireceği belirtiliyor.

İTALYA’DA AŞIRI SAĞ  

Avrupa'da aşırı sağ rüzgar tartışmalı karar ve politikaları da beraberinde getiriyor. Bu tartışmalara sahne olan son ülke İtalya. 

İtalya'daki aşırı sağcı Kuzey Ligi'nden Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve Borgosesia Belediye Başkanı Gianluca Buonanno, İslami giysileri yasaklama, silah satın almak isteyenlere 250 euro teşvik verme gibi girişimlerde bulunmuştu. Belediye başkanı bu girişimini duyurmak için, kendisini süperman olarak gösteren bir afiş de hazırladı. 

Gianluca Buonanno'nun bu teklifine sosyal medyadan hem destek hem de eleştiriler geldi. Yabancı ve azınlıklara karşı tutumuyla tanınan Gianluca Buonanno, İslami kılık kıyafetlerin Avrupa'da yayılmasını protesto amacıyla Avrupa Parlamentosu'nda burka giymişti. 

İtalya'da yaşanan ve aşırı sağcıların imzasını taşıyan ikinci olay ise Santa Caterina Kilisesi'nde Mussolini ve faşist şehitler için düzenlenen anma töreni oldu. Sicilya'nın Catania kentindeki santa Caterina Kilisesi'nde Mussolini'nin 71. ölüm yıldönümü için bir ayin düzenlendi. Ayinde, Mussolini ve faşizmin övüldüğünü, faşist selamı verildiğini gösteren bir videonun yayınlanması üzerine soruşturma başlatıldı. 

Videoda, siyah gömlekli bir adamın talimatıyla, kalabalığın Mussolini ve faşist şehitler için sağ kollarını kaldırarak "Roma selamı" verdiği görülüyor. Catania Başpiskoposluğu, kutsal bir mekânın siyasi gösteri amaçlı, üstelik de yasaklı bir siyasi hareket için kullanılamayacağını belirterek, benzer görüntülerin bir daha yaşanmaması için önlem alacaklarını açıkladı.

BATI’DA İSLAMOFOBİ YÜKSELİYOR

İslam korkusu anlamına gelen İslamofobi, son yıllarda gündemi meşgul eden kavramlardan biri. Kökeni geçmiş yüzyıllara dayansa da, İslamofobi'nin yükselişinde 20'inci yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında yaşanan gelişmelerin rolü büyük.

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber batı için komünizm tehdidi son bulurken, Avrupalı ve Amerikalı siyasetçiler yeni bir "öteki" yaratmakta gecikmedi. Artık ötekileştirilen İslam'dı.

Artan İslam karşıtlığının fikri altyapısının oluşmasında ise Samuel Huntington'ın 1993 yılında kaleme aldığı Medeniyetler Çatışması adlı makalesinin payı büyük. Daha sonra genişletilerek kitap haline getirilen bu makale, kısaca ideolojiler arasındaki rekabetin bittiği ve artık mücadelenin medeniyetler ve kültürel kimlikler arasında yaşanacağı tezi üzerine kurulu.

İslam'ın açıkça tehdit olarak gösterildiği Medeniyetler Çatışması tezi, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından batılı ülkelerin siyasi yaklaşımlarını doğrudan etkiledi. Saldırıların hemen arkasından gerçekleşen Afganistan operasyonu, kimilerine göre medeniyetler arasındaki çatışmanın da başlangıcıydı.

Avrupa'da son dönemde İslamofobi'ye bağlı gerçekleşen saldırılarda önemli bir artış gözleniyor. Bunun en önemli nedeni terör örgütü DAİŞ'in ortadoğu coğrafyasında çizdiği tablo. 

Ancak tek neden bu değil. Ortadoğu'dan ve Kuzey Afrika'dan bölgeye gelmeye çalışan mültecilerin sayısındaki artış da gerilimi arttırıyor. Mültecilere karşı ortaya çıkan tavır Avrupa ülkelerinde aşırı sağın güçlenmesine neden oluyor. 

Avrupa'da giderek etkisini arttıran İslam düşmanlığına, DAİŞ'e katılımın engellenmesi için devletlerin aldıkları sert önlemler de eklenince, Müslümanlar açısından bölgede yaşam her geçen gün daha da zorlaşıyor. 

Benzer bir tablo Amerika Birleşik Devletleri'nde de yaşanıyor. DAİŞ terörü ile birlikte güçlenen İslamofobik yaklaşım ülkedeki seçim yarışında su yüzüne çıktı. Cumhuriyetçi aday adayı Donald Trump'ın "Müslümanlar ülkeye alınmasın" şeklindeki ifadesi her ne kadar hem ABD hem de diğer ülkelerde tepkiyle karşılansa da, Trump'a destek verenlerin sayısı da azımsanamayacak boyutta.

IRKÇI SALDIRILAR

Avrupa ülkelerinde ırkçı söylemler ve saldırılarda artış kaydediliyor. Avusturya İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan rapor, ırkçı saldırılardaki artışı gözler önüne serdi. Raporda, 2014 yılında 750 olan yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırıların sayısının 2015 yılında bin 156'ya yükseldiği belirtildi. 

Ülkedeki aşırı sağcılar tarafından gerçekleştirilen saldırılar, başta Müslüman ve Yahudiler olmak üzere diğer etnik grupları hedef aldı. Bu suçların bir yılda yüzde 54 oranında artış göstermesinin, kaygı verici olduğu ifade edildi. 

Avrupa’nın hemen her ülkesinde ırkçı saldırıların oranında artış yaşanıyor. Fransa'da yaşanan ırkçı saldırıların son bir yılda beş kat arttığı ifade ediliyor. Almanya’da ise özellikle göçmen kamplarına yapılan saldırıların sürekli artış gösterdiği kaydediliyor.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, Almanya'da son 4 ayda her gün 3 mülteci kampına saldırı düzenlendiği açıklandı. Komisyon Başkanı Mustafa Yeneroğlu Almanya'daki kamplara 1 Ocak 2016 tarihinden bu yana toplam 268 saldırı gerçekleştirildiğini açıkladı. 

Savaştan kaçan göçmenler henüz yeni bir yaşam alanı arayışındayken, ırkçı saldırıların hedefi olabiliyor. Bulgaristan - Türkiye sınırında Dinkov Valev isimli 29 yaşındaki Bulgar vatandaşının, sahip olduğu 2 zırhlı araç ve köpeklerle göçmen avına çıkması büyük tepki toplamıştı.

Sınırda yakaladığı göçmenlere fiziksel ve sözlü saldırılarda bulunan Valev yaptığı bu eylemi ‘spor’ olarak yorumlamıştı. Destekçileri tarafından ‘kahraman’ olarak tanımlanan Valev'e, Bulgar siyasetçiler de destek veren açıklamalarda bulunmuştu. 

Anahtar Kelimeler:
AvrupaAşırı Sağ
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.