AYŞE SONUŞEN – KUZEY HABER AJANSI
Balkanların gözdesi, Bosna Hersek ve ülkenin doğu ile batıyı sentezleyen başkenti Saraybosna. Kendine has renkleriyle Avrupa’nın ortasında tam bir Osmanlı kenti. Tek katlı dükkânları, sebili ve etrafını saran güvercinleriyle Başçarşı Saraybosna'nın kalbi. Şehir geleneksel lezzetleriyle de bir cazibe merkezi.
Boşnak böreği, çevapi Bosna'nın en popüler lezzetleri. Bir diğer vazgeçilmezse Türk kahvesi. Bütün bu geleneksel Boşnak lezetlerine Başçarşı’da rastlamak mümkün. Antebin bakırcılar çarşısı, Sivas'ın gümüş kakmaları, Ankara'nın hanları ve İstanbul'un pasajlarından izler taşıyor Başçarşı sokakları.
Osmanlı Devleti; 415 yıl süren Bosna Hersek hâkimiyeti boyunca ülkeye sayısız mimari eser bıraktı. Aradan geçen zamana rağmen bugün özellikle Başçarşı’nın hemen her köşebaşında halen Osmanlı dokusu yaşatılıyor. Bugün Başçarşı’nın sokaklarından Osmanlı döneminde öğrenilen el sanatlarının tıkırtıları yükseliyor.
Osmanlı Devleti’nin şehre bıraktığı mimari eserlerden biri Gazi Hüsrev Bey Külliyesi. 16’ıncı yüzyılda beylerbeyi olarak görev yapan Gazi Hüsrev Bey, Saraybosna'ya bugünkü görünümünü büyük ölçüde kazandırdı. Zira inşa ettirdiği külliye, hamam, medrese gibi yapılarla kenti, Türk şehri haline getirdi.
16’ıncı yüzyıldan kalan Osmanlı mirası bir diğer eser de Moriçe Han. 1697'de büyük bir yangın atlatan yapı aynı zamanda Saraybosna'da bugüne ulaşan tek han.
Bosna Hersek'in en büyük katedrali olan; İsa'nın Kalbi Katedrali de ülkedeki hoşgörünün bir simgesi. İçinden nehir geçen her şehir gibi Saraybosna'da bulunan onlarca köprü de tarih boyunca pek çok önemli olaya şahitlik etti.
Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan; Avusturya Macaristan İmparatoru Franz Ferdinand'ın bir Sırp milletçisi tarafından vurulması Latin Köprüsü'nde gerçekleşti. Bugün tam o noktada Gavrilo Prinsip Müzesi bulunuyor.
Saraybosna; sevdalinkaların yani hüzünlü aşk şarkılarının da anavatanı. Sevda şarkıları anlamına gelen; sevdalinkalar; aşk ve özlem içeriyor. Mazisi 16’ıncı yüzyıla uzanan sevdalinkalar; halen Bosnalıların duygularına tercüman oluyor.
Başçarşı'daki Sevda Sanat evi de, Boşnak sözlü edebiyatının bu nadide eserlerininin ve ustalarının yaşatıldığı bir müze olarak hizmet veriyor.
BOSNA’NIN SİMGESİ MOSTAR KÖPRÜSÜ
Bazı köprüler vardır, birleştirdiği iki yaka arasında fiziksel bağ olmanın ötesinde farklı anlamlar taşır. Mostar Köprüsü 9 Kasım 1993'de Hırvat topçularının ateşiyle sulara gömüldü. Köprünün yıkılışı, yüzbinlerce kişinin hayatını kaybettiği Bosna Savaşı'nın belki de en çok zihinlere kazınan görüntüsü oldu.
Dev taşlarıyla birlikte bir mirasın Neretva Nehri’nin sularına gömüldüğü o gün, insanlık tarihine acı bir hatıra olarak kaydedildi. Köprü 2003 yılına dek kaderine terk edildi. Bir Türk inşaat firması köprüyü orjinal taşlarıyla yenilemek için kolları sıvadı. Köprüyü inşa eden Mimar Hayrettin'in taş ocağı yeniden açıldı, taşlar burada üretildi.
Böylece Bosna Hersek'in simgesi Mostar Köprüsü, bütün ihtişamıyla aslına uygun olarak yeniden inşa edildi. Balkanlar’ın en yüksek taş köprüsü olan Mostar, bugün en fazla turist çeken adreslerden.
Köprüyü ziyaret eden turistler yalnızca köprüye bakmakla yetinmiyor. Cesareti olanlar yüksekliği 27 metre olan köprüden Neretva Nehri'ne atlıyor. Mostar Köprüsü’nün iki ayağında bugün müzeler yer alıyor. İki ucunda ise hediyelik eşyalar satan dükkanlar.
2005 yılında UNESCO'nun Dünya Miras Listesine alınan Mostar, Osmanlı geleneğini Yunus Emre Enstitüleri’yle bugünde yaşatıyor. İlk olarak 2009 yılında bosna hersek'te kapılarını açan Yunus Emre Enstitüsü, son olarak adreslerine bir yenisini Mostar'ı ekledi.
Eski Karagöz Bey Medresesi binasına kurulan Mostar Yunus Emre Enstitüsü’nde geleneksel Türk evleri isimli sergide kapılarını açtı. Karakalem gravür eserlerden oluşan ve Anadolu'nun geleneksel mimari yapısını gözler önüne seren sergiye imza atan isim Cemal Akyıldız. Mostar Yunus Emre Enstitüsü’nün Mayıs ayında, hem Boşnak hem de Türk sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapacak.
DAĞ ETEĞİNDE NEHRİN KIYISINDA BİR TEKKE
Yüzyıllar önce dervişlerin kendi düşüncelerinden başka hiç bir ses duymamak için, kuş uçmaz kervan geçmez yerlere inşa ettikleri tekkeler, bugün de değerini koruyor. Mostar'a 15 kilometre uzaklıktaki Blagay Tekkesi de, asırlardır Balkan coğrafyasının manevi sığınağı.
Taşıdığı gelenekleriyle tekke; İslam mimarisinin, kültürünün ve ruhunun bir sembolü olarak halen yüzlerce ziyaretçiye kapılarını açık tutuyor.
Alperenler Tekkesi olarak da bilinen Blagay Tekkesi’nde, Anadolu'dan gelen Sarı Saltuk'un makamı da bulunuyor. Tekke günümüzde hem bulunduğu köyün adı ile hem de dünyanın farklı noktalarında makamı bulunan Sarı Saltuk ile anılıyor.
Zira Sarı Saltuk; Rumeli’nin kısa sürede fethedilmesinde ve burada İslamiyetin yayılmasında büyük bir role sahip. Sarı Saltuk'un hayatına dair bilgiler ağırlıklı olarak menkıbelere dayanıyor.
Cem Sultan'ın yazdırdığı Saltukname'de Sarı Saltuk'un Hacı Bektaş-ı Veli'nin talebesi olduğu ve Rumeli topraklarına görevli olarak gönderdildiği yazıyor.Sırtını verdiği dağın eteklerine kurulu Alperenler Tekkesi bugün müze olarak da hizmet veriyor.
Üç katlı ahşap bir yapıya sahip olan Alperenler Tekkesi'nin bir bölümünde dervişler hayatını sürdürürken, diğer bölümünde de hazire yer alıyor. Böylece dünya ve ahiretin tekkeyle türbe arasındaki kapı kadar birbirlerine yakın olduğu hissi yaşatılıyor.
Sarı Saltuk Tekkesi’nin girişinde ziyaretçileri "Biz canlı her şeyi sudan yarattık" ayeti karşılıyor. Bir ırmağın yanıbaşına kurulan Sarı Saltuk Tekkesi, bulunduğu bölgeyi besyleyen Neretva Nehrinin doğduğu noktada konumlanıyor ve bölgenin adeta İslamla hayat bulmasını sağlıyor. Blagay'ın güzelliğıne güzellik katan nehir, bölgenin maddi susuzluğuna çare olurken; Sarı Saltuk ve dervişleri de bölgenin manevi susuzluğunu gideriyor.
BİR TÜRK KÖYÜ POÇİTEL
Zümrüt yeşili Neretva Nehri'ne tepeden bakan bir Osmanlı köyü; Poçitel. Taşların doğayla, gökyüzüyle, ırmakla akıp giden yolla uyum içinde zamana meydan okuduğu bir uç köyü. Poçitel "başlangıç" anlamına geliyor ve Türkler’in Bosna topraklarında kurdukları ilk köy olma özelliği taşıyor. Mostar’a yaklaşık yarım saatlik mesafede bulunduğundan Mostar’a gelen turistler Poçitel’e de uğramadan geçmiyor
Poçitel Köyü, 1383 yılında Kral Stephan tarafından kuruldu. Ardından burada Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı dönemi burası Dubrovnik sınır kasabasıydı ve stratejik bir önem taşıyordu. İmar çalışmalarında da tamamen taş kullanıldı.
Osmanlı, Hersek Sancakbeyi Hamza Bey Obrenoviç’in Poçitel'i fethiyle köyün çehresi değişti. Buraya inşe edilen kale, saat kulesi, medrese ve imaretle birlikte Poçitel bir yönetim merkezi haline geldi. Her gün yüzlerce turisti ağırlayan Hacı Ali Camii; kanlı savaş sırasında büyük zarar görse de şimdi yeniden dimdik ayakta ve minarelerinden 5 vakit ezan sesi eksik olmuyor.
Poçiteli çeviren küçük ama sağlam kalesi, köyün en güzel manzarasına sahip. 16 metre yüksekliğindeki saat kulesi, 1917'ye kadar tam 300 sene burada işlevini korudu. Paşa Kulesi, eski görkemli zamanlarını yansıtamasa da halen etrafı izlemeye devam ediyor.
Asırlık ağaçların uçsuz bucaksız bir manzaraya ev sahipliği yaptığı; şehrin hem içinde hem de dışında kalmayı başarabilen bir adres burası; Vrele Bosne. Diğer adıyla Kuğulu Park. Saraybosna'nın şehir merkezine 20 kilometre uzaklıkta adeta bir cennet görünümünde.
Sadece turistlerin değil burası Bosnalılar’ın da şehir hayatından uzaklaşıp rahat bir nefes almak için geldikleri bir park Vrele Bosne. Park, Bosna’ya adını veren Bosna nehrinin kaynağında konumlanıyor.Ülkenin bereketli sularının berraklığına bu parkta da şahit olmak mümkün.
BOSNA’DA SAVAŞIN İZLERİ
Takvim yaprakları 5 Nisan 1992'yi gösterdiğinde Bosna Hersek Ulusal Parlamentosu referandum sonuçlarına dayanarak Yugoslavya Federasyonu'ndan ayrıldığını ilan etti. Bu ayrılık kararına karşı çıkan Bosnalı Sırplar, Belgrad'ın desteğiyle silaha sarıldı ve ertesi gün 3,5 yıl sürecek, vahşet dolu kanlı bir savaşın fitilini ateşledi.
Bosna Hersek'te 6 Nisan 1992'de başlayan savaş, Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gördüğü en kanlı savaştı. Üç buçuk yıl boyunca bir insanlık dramı yaşandı; Bosna Hersek'de yüzbinlerce kişi yaşamını yitirdi. 2 milyona yakın insan başka ülkelere göç etti.
Katliamlar birbirini izlese de dünya uzun süre bu katliamlara seyirci kaldı. Ancak Boşnaklar "Bilge kral" olarak tanıdığı lideriyle beraber direndi. Onun adı Aliya İzzetbegoviç'ti. Aliya bu vahşi savaşta halkının liderliğini büyük bir cesaretle, azimle yürüttü. Saraybosna bombalarla yıkılırken o burayı terk etmedi.
Ordunun başında cephede mücadele etti. Bir taraftan da barışın mücadelesini vererek diplomatik ilişkileri yürüttü. Ta ki Dayton Barış Anlaşması, 14 Aralık 1995 günü imzalanana kadar.
Belleklerde derin yaralar açan kanlı savaş; ülkenin mimari ve kültürel dokusunda da büyük izler bıraktı. Bosna Hersek sokakları halen savaşın acı hatırlarıyla dolu. Binlerce kişiye umut ışığı olan tünel de bunlardan biri.
Kuşatma esnasında Bosnalıları Birleşmış Milletler kontrolündeki Saraybosna uluslararası havalimanına ulaştıran tünel, binlerce kişinin hayatını kurtarmıştı. Gıda cephane ve insanı yardım da bu tinel vasıtasıyla taşındı.
Butmir bölgesinde, Kolar ailesine ait evin altına inşa edılen tünelin yapımı 4 ay 4 gün sürdü. Bugün ev savaşın bir tanığı olarak ziyarete açık.