Ayşe Sonuşen, Aydın Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sedat Aybar’a diplomasi gündeminin ekonomik ve jeopolitik etkilerini sordu.
1 - Geçtiğimiz haftasonu malumunuz gözler G-20 Zirvesi'ndeydi. ABD-ÇİN ilişkileri bağlamında pozitif yönde bir atmosfer seyrettik. -300 milyon dolarlık Çin ürününe ek gümrük vergisi uygulama planının erteleneceği belirtildi.- Bu sözde ateşkes küresel ticareti nasıl etkileyecek?
Şimdi, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı başlangıçtaki noktasından çok farklı bir yerde. Ticaret Savaşı küresel ekonomik gelişmeyi olumsuz yönde etkiledi. Bundan belki Çin daha fazla zarar gördü ama derhal kendini koruyacağı mekanizmaları da oluşturdu. Ticaret Savaşlarının özelliğindendir; savaşın açıldığı ülke de karşı önlemlerle cevap verir. Bu durumda ABD ekonomisi de olumsuz etkilenmedi değil. Yani ticaret savaşı herkesi olumsuz etkiledi. Bu ek vergi konulma planının ertelenecek olması, oluşturulan yeni kurulların karşılıklı çözüm için mesai yapacak olması, elbette olumlu bir takım gelişmelerin de önünü açacak. Herşeyden önce olumlu bir hava yaratıldı bu kararla. Beklentiler daha istikrarlı bir ortamdan yana oluşuyor.
2 - Türkiye ekonomisi ticaret müzakerelerinden kısa vadede nasıl etkilenecek?
Ticaret Savaşı öncelikli olarak taraf ülkeler arasındaki ticaretin daralmasıyla sonuçlandı. Öte yandan Ticaret Savaşları, ulusların uzmanlık alanlarını ve mukayeseli üstün oldukları sektörleri ön plana çıkartmaya da yarar. Yani böyle bir olumlu yanı da var. Kısaca bu savşlar küresel iş bölümünü yeniden düzenlemeye, baştan aşağı yeniden tanımlamaya da yarar. Bu bağlamda üçüncü ülkeler üzerinde de etki yaratması beklenir. Genel olarak ticaret savaşlarının üçüncü ülkeler üzerinde iki etkisi olur: ticaretin yönünün değişmesi ve yeni ticaretin yaratılması. Ticaret hacminin daralması sözkonusu olduğunda var olan ticaretin yönünün üçüncü ülkeler lehine değişmesi gündeme gelir. Nitekim Türkiye gibi ülkeler ABD - Çin Ticaret Savaşı sonucu daralan ticareti tarafların ihtiyacı mucibince kendi lehine çevirebilmek için girişimlerde bulunuyorlar. İkinci etki, Ticaret Savaşlarının ticaret yaratma etkisidir. Örneğin, Çin'in ABD'den satın aldığı Soya Fasülyesi üzerine getirilen kısıtlama Türkiye gibi aslında soya fasülyesi üretmeyen bir ülkeyi bu ürünü üretme yollarının aranmasına itmiştir. Bu şekliyle Türkiye üretmeye başlayacağı soya fasülyesini Çin'e ihraç etmek suretiyle yeni bir ticaret yaratmış olacak, dünya piyasasına ve küresel iş bölümüne soya fasülyesi üreticisi ülke olarak katılmış olacaktır. Ticaret Savaşının Türkiye üzerine olası etkilerini bu çerçevede değerlendirmemiz mümkündür.
3 - G-20 Zirvesi'nde , Trump S-400'lerin teslimatına yeşil ışık yaktı. "Türkiye'ye adil olmak zorundayız" diyerek, bu anlamda sevkiyatın tamamlanmasından sonra da Türkiye'ye bir yaptırım uygulanmazsa, Türk varlıklarının görünümü hangi yönde değişir?
S-400 konusu bence çok fazla abartılmış bir konu. Bu hava savunma sistemi halen hazırda NATO ülkelerinde bulunuyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın açıklamalarından, Türkiye'nin bu hava savunma sisteminin satın alınması kararının belli bir tarihçesi olduğunu ve bu konuda Türkiye'ye çok da iyi davranılmadığını iyi kavramış olduğunu görüyoruz. G-20 Zirvesinde yapılan görüşmeler sonucu yapılan karşılıklı açıklamalar bu konunun istikrarsızlaştırıcı ve ekonomik belirsizlik yaratıcı etkisini ortadan kaldırmış görünüyor. Bunu kurun aşağı yönlü ciddi bir düşüş yaşamasından izlememiz mümkün. Bu gelişme'nin Türk varlıkları üzerinde değer kazandırıcı bir etki yapmasını getireceği, yabancılar nezdinde Türkiye'ye yatırım yapmayı kolaylaştırıcı bir boyutu olduğunu söylememiz mümkün.
4 - ABD’nin ilk aşamada S-400 e , Çin ve İran a karşı tutumuna bakacak olursak yeni bir soğuk savaşın habercisi mi olanlar?
Ben var olan üretim ve tüketim zincirleri bağlamında dünyadaki bölünmelerin ve çelişkilerin yeni bir soğuk savaşı başlatacak potansiyelde olduğunu düşünmeyenlerdenim. Soğuk savaş'da iki kutuplu bir dünya vardı ve üretim - tüketim zincirleri birbirlerinden bağımsız bir evrim içinde ilerlemekteydi. Bunlardan biri yetersiz kalarak devre dışı kaldı. Bugünkü üretim ve tüketim zincirlerinin iç içeliği ve küresel entegrasyonu, özellikle dijital teknolojinin de ulaşmış olduğu gelişkinlik düzeyi gözönünde bulundurulduğunda bunun bir soğuk savaş sistematiği doğuracağını beklemenin gerçekçi olmadığını gösterdiğini söyleyebiliriz. Soğuk Savaş son analizde birbiriyle rakip olan iki iktisadi rejimin yarışmasını getirmişti. Bugün böyle bir durum yok... Bugünkü durum, ABD'nin küresel hegemon olarak başta kendi içindekiler olmak üzere, dünyadaki gerilimleri ve çelişkileri idare edebilme, bunları idare edilebilir düzeyde tutma çabaları olarak okumak gerekir. Ancak bu demek değildir ki bu hegemon güce karşı meydan okunmaz veya bu güce dokunulmaz. Bu hegemon sorunsuz bir dünyada değil. Var olan sistem sürekli tehdit altında. Ama bu tehdit soğuk savaş döneminde olduğu gibi SSCB gibi başka bir ülkenin sunduğu alternatif bir modelden gelmiyor. Tersine kendi içinden gelen meydan okumalarına ek olarak, küresel sorunlar, yoksulluk, çevrenin tahribatı, göçler, güvenlik ve diğer kalkınma sorunlarına alternatif arayışları mutlaka olacak.
5 - Cumhurbaşkanı Erdoğan Osaka'nın ardından Pekin’de temaslarda bulundu. Ekonomik ve jeopolitik olarak bu görüşmeleri nasıl okuyabiliriz?
Bu Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada üretmek zorunda olduğu alternatif jeo-politik duruşun ve kurulan yeni dünya içinde oynayacağı rolün daha köklü temellerde kurumsallaştığını gösteriyor. Ekseni olmayan, serbest piyasaların hükmettiği, yeni bir dünya kuruluyor. Türkiye hem G-20'de hem NATO'da hem de diğer liderler zirvelerinde kurulmakta olan bu yeni dünyanın anahtarını elinde tuttuğu mesajını veriyor. Bir yandan AB ile ilişkileri iktisadi ve diplomatik sınırları yeniden çizerek ilerleken, bir yandan da NATO üyeliği ile Batı ittifakının güçlü bir üyesi olduğu mesajını veriyor. Aynı zamanda Çin'in "Kuşak ve Yol İnisiyatifi" içinde önemli bir oyuncu olarak yer alıyor. Türkiye küresel dengelerin yeniden kurgulandığı bu çağda kendine bölgesinde iktisadi, diplomatik ve siyasi yer açmaya çalışıyor. Çin ziyaretini bu çerçeve oturtmak Türkiye'nin girişimlerini daha sağlıklı anlamlandırmaya yardımcı olacaktır.
6- Dünyada olup bitenler bunlarla sınırlı değil. Mısır da ve Libya’da da gerginlik tırmanıyor. Halife Hafter i kim, neden destekliyor?
General Hafter'in ardında İsrail ve ABD'nin desteklediği, Mısır, Sudui Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olduğu bir sır değil. Özellikle Mısır'da demokratik seçimle iş başına gelmiş olan Mursi'nin esaretteyken mahkemede ölmesinin ardından gözler Libya'ya çevrildi. Çünkü Mısır'ın kendi içindeki huzursuzluğun yansıdığı coğrafya Libya. Oradan da bir komşu yıkan olarak, Sudan ve Afrika Boynuzu ülkelerini etkiliyor, istikrarsızlaştırıyor. Almış olduğu yaygın uluslararası desteğe rağmen General Hafter askeri başarısızlıklarına gerekçe olarak Türkiye'yi suçlama yolunu seçti. Hafter'e göre Türkiye'nin yasal hükümete verdiği destek ve yardımlar yüzünden yenildiğini iddia eden Hafter, Libya'daki Türkleri ve Türk varlıklarını hedef alacağını açıkladı. Libya, Türkiye için Doğu Akdeniz'de enerji üzerinden artan gerilim bağlamında Yunanistan - Mısır - İsrail dayanışması karşısında elini kuvvetlendiren bir coğrafyada. Doğu Akdeniz'de ekonomik münhasır bölge ile siyasi sınırları yeniden çizen Türkiye'ye belli bir kaldıraç sağlıyor. Birleşmiş Milletlerin tanıdığı legal hükümeti devirme amacıyla hareket eden General Hafter başarılı olduğu takdirde, Türkiye'nin Doğu Akdeniz çekişmesinde elinin zayıflaması kaçınılmaz.
7 - Güç merkezlerinin önce ihvan kardeşliğini destekliyor görünüp ardından Sisi’ye yönelmelerinin perde arkasındaki gerekçe ne olabilir?
Burada iki unsur ön plana çıkıyor: Birincisi Arap - Müslüman coğrafyada demokratik uygulamaların kök salıp salamayacağı ile ilgili. Arap Baharı denen süreç bununla bağlantılı olarak bir deneme yanılma girişimiydi. Bu sürecin sona ermesiyle, tekrar darbeci diktatörlere yönelindi. Böylece Batı'ya ve Amerikan yardımlarına muhtaç bu ülkelerin kontrol altında tutulması kolaylaşacaktı. İkinci olarak iktisadi durumla ilgili. Serbest piyasanın kök salması ve derinleşmesi ciddi iktisadi ve sosyal dönüşümleri gerektiriyor. Bu dönüşümlerin demokratik bir takım süreçler içinde gerçekleşmesinin güç olduğu biliniyor. Yardımlar üzerinden kolayca kontrol edilebilen askeri yönetimlerin tercih edilmesi bununla ilişkilendirilebilir.
Kaynak: Dünya Bülteni