AYŞE SONUŞEN – KUZEY HABER AJANSI
6 Mayıs 1927′de, Türkiye’de bir ilk yaşandı. Eşref Şefik, ilk radyo anonsunu Sirkeci Postane Binası’ndan yaptı. O ses hoparlörlerden Eminönü'ne, Boğaz'a ve oradan da Üsküdar'a yankılandı. Bu yankı zamanla tüm Türkiye'ye yayıldı.
Radyolar, Türkiye'ye ilk geldiği günden bu yana halkın büyük ilgisiyle karşılaştı. Evlerde özel bir misafir gibi ağırlandı. Radyo yayıncılığı ilk yıllarda, yalnız akşamları olmak üzere 5 saat ile sınırlıydı.
Radyo, hayatlara ve kulaklara yerleştikçe, dinleyici sayısı her geçen gün arttı. İstanbul Radyo Evi, İstanbul Radyosu'nun stüdyo ihtiyacını karşılamak için 1945'te inşa edildi. 1 Mayıs 1964'de ise, Türkiye Radyo Televizyon kurumu kuruldu ve diğer radyo yayınlarıyla birlikte İstanbul Radyosu da TRT bünyesine katıldı.
Radyolar evlerdeyken, haber yayını da, arkası yarın kuşağı da, ailece bir araya gelerek dinlenen şarkılar da hep o sesli kutudan dinlendi. Görüntüsü olmayan bu büyülü kutuda, dinleyiciler hayal kurmayı öğrendi.
SALTANATI 1968’E KADAR SÜRDÜ
Radyonun bu büyük ayrıcalığı 1968'e kadar sürdü. Tarih 31 Ocak 1968'i gösterdiğinde ise, radyodan sonra televizyon evlerdeki yerini aldı. Siyah beyaz ekranın önünde tüm aile toplandı.
Ancak radyo, dinleyicinin hayallerine seslenmesi nedeniyle, hayatımızdaki yerini hep sürdürdü. Onun seveni de, müdavimi de hep ayrıydı. Radyoların tarihi serüveninin en büyük tanıklarından biri de, radyo dergileri oldu.
Bu dergiler, tanınmayan yüzleri, radyodan gelen sesleri, en sevilen ses sanatçılarını görünürlüğe kavuşturdu. En önemli ve beklenen haberleri, radyo alemini, radyo dinleyicisi hep dergilerden okudu.
Küçük bir radyo odasında, bir bodrum katında başlayan bu hikâye bugün artık devasa boyutlara ulaşmış durumda. 14 televizyon kanalı, 15 radyo ve 35 dilde yayın yapan internet sitesini içine alan dev bir yapıya dönüştü.